Atriyal Fibrilasyonlu Hastalarda Yapılması Gereken Testler
Atriyal fibrilasyon için tetkik yaptırmadan önce hastanın atriyal fibrilasyonu olduğundan emin olunmalıdır. Ritm bozukluğu varken çekilecek olan bir EKG (elektrogram) ile AF kolaylıkla anlaşılabilir.
Aralıklı atakları olan hastalarda uzun süreli elektrokardiyografik kayıt imkanı sağlayan ve Holter (uzun süreli ambulatuar elektrokarfiyografik izlem) ya da olay kaydedici (event recorder) adı verilen cihazlar yararlı olabilir.
Kesin tanı konduktan sonra atriyal fibrilasyonun neden oluştuğunu anlamak ve kalp fonksiyonlarını değerlendirmek için ekokardiyografi ve kan tetkikleri yapılması gerekebilir.
Atriyal Fibrilasyon Tedavisi
Atriyal fibrilasyon tedavisi özellik gösteren bir tedavidir. Bu tedavinin içinde birçok ilaç ve bazı ilaç dışı tedavi yöntemleri yer alır.
Hangi hastaya hangi tedavi ya da tedavilerin uygulanacağı hastayı izleyen hekim tarafından belirlenmeli ve her hastada tedavi bireyselleştirilmelidir. Bu konudaki güzel haber her geçen gün AF tedavisinde yeni bazı tedavi alternatiflerinin ortaya çıkıyor olmasıdır.
İlaç Tedavileri
Günümüzde ilaç tedavisi en sık kullanılan tedavi yöntemidir. İlaç tedavisi ritm bozukluğunun düzeltilmesi veya kalp hızının uygun şekilde kontrolü bununla birlikte mutlaka pıhtı oluşumunun önlenmesi şeklinde olmalıdır.
İlaç tedavisi tedavi amacına göre planlanır. Eğer amaç normal ritmin sağlanması ise antiaritmik ilaçlar kullanılır. Eğer bu hedef sağlanamıyorsa doktorlar kalp hızını yavaşlatmaya çalışırlar. Her iki durumda da hastalarda kalp içinde pıhtı oluşumunu engellemek için antikoagülan adı verilen kan sulandırıcı ilaçlar verilir.
Antiaritmik olarak denilen ilaçlar AF'yi normal ritme çevirmek için veya hastayı normal ritimde tutmak için verilir; Quinidex (kinidin), Pronestyl (prokainamid), Norpace (disopramid), Beloc, Lopressor, Tambocor (flekainid), Rythmonorm (propafenon), Darob (sotalol), Cordarone (amiodaron) gibi ilaçlardır.
Ancak bu ilaçlar ile tedaviye karar verildiğinde ritminizin takip edilmesi için hastanede yatmanız gerekebilir. Bu ilaçlarla AF'i normal ritme çevirme şansı yaklaşık 30-60 civarında olup AF süresi uzadıkça başarı şansı azalır.
Kalp hızı kontrolü için beta blokerler (Metoprolol, atenolol, propranolol, bisoprolol ve diğerleri) en sık kullanılan ilaçlardır. Bunun yanında Verapamil ve diltiazem gibi kalsiyum kanal blokerleri ve digoksin de bu amaçla kullanılmaktadır.
Antikoagülan olan yani kan sulandırıcı olarak ülkemizde coumadin kullanılır. AF’li hastalarda inme riskini 60-80 azaltabilir. Coumadin kullanıldığı zaman etkisinin yeterli olup olmadığını kontrol etmek için düzenli aralıklarla INR kontrolü yapılmalıdır. Bazı hastalara aspirin de verilebilir. Aspirin de halk arasında kan sulandırıcı olarak bilinmesine rağmen coumadin'in yerini tutmaz. İkisi farklı mekanizmalarla iş görür. İlaçların etkili olmadığı durumlarda ilaç dışı tedavilere ihtiyaç duyulabilir.
İlaç Dışı Tedaviler
Bazı hastalarda AF atakları önemli sorunlar yaratır ve ilaçlarla kontrol altına alınamaz. İlaçların işe yaramadığı ya da önemli yan etkileri nedeniyle kullanılamadığı durumlarda başka yöntemlerin kullanılması gerekebilir.
Atriyal fibrilasyonun sonlandırılması için, göğsün üzerine yerleştirilen özel bazı metaller aracılığıyla kalbe elektrik verilmesi prensibine dayanan kardiyoversiyon (şok) işlemi yapılabilir. Genellikle kısa süreli anestezi altında yapılan bu işlemle çok yüksek oranda atriyal fibrilasyon normal ritme döndürülebilir.
Dışarıdan ürkütücü görünse de elektriksel kardiyoversiyon, kurallara uygun şekilde yapıldığında çok etkin ve güvenilir bir yöntemdir.
Atriyal fibrilasyonlu hastalarda umut vadeden bir tedavi yöntemi de “AF ablasyonu” adı verilen bir tedavi yöntemidir. Bu yöntemle her iki atriyumda özel bir enerji yardımıyla birçok bölgede yüzeyel hasarlar oluşturulmaktadır. Uygun bölgelerde yaratılan bu hasarlarla atriyal fibrilasyonun tekrarlarının önlenmesi mümkün olabilmektedir. Ancak bu işlem çok özellikli ve belli risklere sahip bir işlemdir ve hastaların tümünde işe yaramamaktadır.
İnmenin Engellenmesi
Atriyal fibrilasyon sırasında kalpte atriyum (kulakçık) adını verdiğimiz odacıklarda düzenli bir kasılma yoktur. Kan, bu odacıkta nispeten hareketsiz olarak durur. Kalbin hareketsiz kalması kanın pıhtılaşmasına ve kanın şekilli elemanlarının birbirine yapışmasına neden olur. Bu şekilde bir pıhtı oluşur. Bu pıhtı hayati organları özellikle beyni besleyen damarlara gidip o damarları tıkayabilir.
Beyin damarlarının tıkanması durumunda inme (felç) meydana gelecektir. Gerçekten de AF’li hastalarda inme riski normal ritmdeki hastalara göre 5 kat daha fazladır. Bu nedenle AF’li hastalarda özel kan sulandırıcı ilaçlar önerilmektedir.
Kandaki pıhtı trombosit adı verilen ve pıhtılaşmayı sağlayan küçük hücre kırıntıları ile fibrin adı verilen ve bir ağ oluşturarak pıhtı oluşumunu sağlayan özel proteinler tarafından oluşturulur. Kan sulandırıcı ilaçlar bu iki mekanizmadan birinin işleyişini bozarak etki gösterirler. Warfarin ve heparin isimli ilaçlar fibrin oluşumunu engellerken aspirin ve klopidogrel trombositleri baskılar.