Anksiyete (Endişe hali, Korku hali, İç sıkıntısı):
Ruh hali normal bir insanın da zaman zaman yaşayabileceği hislerdir korku, evham ve endişe ancak bu hisler ortada bir ‘tehdit yokken’ görülüyorsa ya da tepki tehlikeye göre orantısız ölçüde büyükse o zaman anksiyete bozukluğu çıkıyor ortaya ve bu sorun kalp krizine davetiye anlamına geliyor
Anksiyete bir ölçüye kadar yaşamımızın bir parçası. Gençken okulu, işi, mali sıkıntıları düşündüğümüzde endişelenmemiz; yaşlandıkça çocuklarımızın geleceğini, emekliliğimizi, sağlık sorunlarımızı düşünmemiz ve bu nedenlerle oluşan anksiyete anlaşılabilir tepkilerdir. Buna karşılık bu duygular ortada bir tehdit yokken ortaya çıkıyorsa ya da tepki, tehlikeye göre orantısız ölçüde büyükse o zaman anksiyete bozukluğundan söz edilebilir.
Kalp hastalıklarıyla uğraşan hekimler anksiyeteyle sık sık karşılaşır. Kalp krizi geçirmekte olduğunu düşünerek acil servise gelip anksiyete bozukluğu tanısı konan hasta sayısı hiç de az değildir. Daha önce bir sorunu olmayan kişilerde kalp krizi geçirdikten sonra anksiyete bozukluğu ortaya çıkabilir. Acaba bunun tersi olabilir mi?
Anksiyete kalp krizine yol açabilir mi?
Bir ay önce Amerikan Kardiyoloji Koleji adlı derneğin saygın bilimsel dergisi JACC’de yayınlanan iki araştırma bu konuya ışık tutuyor. Birinci çalışmada Hollandalı bilim insanları son 20 yıl içinde yapılmış 22 araştırmayı bir araya getirip inceledi. Rusya, Japonya, çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD’de yapılan bu araştırmalarda, farklı toplumsal sınıf ve coğrafyalardan gelen yaklaşık 250 bin insan, ortalama 11 yıl süreyle izlendi.
Başlangıçta bilinen bir psikiyatrik problemi olmayan bu kişilerde anksiyete, panik hecmeleri, sebepsiz korkular, evhamlar olup olmadığı soruşturuldu. 11 yıl içinde kalp krizi geçirenler, kalbi besleyen damarlarda darlık olanlar, kalp hastalığı sonucu ölenler saptandı. Kalp hastalığı riskini yükseltecek sigara, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol gibi özellikler göz önüne alındıktan sonra bile anksiyetesi olanlarda kalp hastalıkları ve kalpten ölümlerin daha sık olduğu görüldü.
Hollanda Tilburg Üniversitesi'nden Elisabeth Martens ve arkadaşlarının yaptıkları araştırmaya göre, San Fransisco bölgesinde yaşayan 1015 koroner hastalığı olan kişilerin 8 yıllık gözlem sonuçlarına göre yaygın anksiyete bozukluğu görülen hastaların yüzde 6.6'sı anksiyete bozukluğu olmayan hastaların ise sadece yüzde 1.43'ü kalp krizi ya da inme geçirdi.
Bu sonuçlar yaygın ve sürekli kaygı halinde bulunan insanların biyolojik açıdan da dolaşım sorunlarına bağlı ölümcül risklerinin yükseldiğine çok güçlü bir kanıt oluşturuyor. Hürriyet'teki habere göre daha önce yapılan araştırmalar da, depresyonun kalp hastalıkları riskini 2 kat artırdığını gösteriyor.
Psikiyatrik rahatsızlıklarının asla sadece ruhsal sorunlar olmadığı, beyin kimyasındaki değişikliklerin bir dizi biyolojik ve hormanal değişiklikleri tetiklediğini ve hayati hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırladığı kaydedilmektedir.
Günümüzde psikiyatrik hastalıklar özellikle kaygı bozuklukları ve depresyon sistemik hastalıklar olarak ele alınmaktadır. Psikiyatrik bir terim olan anksiyete, kaygı, bunaltı, gerginlik ve sıkıntı kelimelerine karşılık gelir.
Anksiyete bozukluğu nedir?
Anksiyete bozuklukları ise psikiyatrik bir rahatsızlık kümesine işaret eder. Hayatın normal işlevlerine engel olacak düzeyde, insan ilişkilerini, verimi bozacak süre ve şiddette yaşanması halinde bir rahatsızlıktan söz ederiz. Anksiyeteli birey maruz kaldığı risk ve tehlikeleri olduğundan daha fazla kodlar. Panik bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi ve diğer basit fobiler en çok bilinen kaygı bozukluklarıdır.
Yaygın anksiyete bozukluğu ise neredeyse tüm güne yayılmış bir şekilde kaygı ve gerginlikle giden, ortada ciddi bir sebep olmasa bile başına çok kötü şeylerin geleceğini düşünerek sürekli huzursuzluğa sebep olan bir hastalıktır. Hastalar, sağlıkla ilgili, parasal konularda, ailevi meselelerde ve iş hayatında hep felaket beklentisi içinde olurlar. Bazen bir günü geçirme fikri bile bu insanları ciddi endişe içine sokabilir.
Yaygın anksiyetesi olan insanlar konsantrasyon sorunları yaşarlar ve herhangi bir zamanda bir türlü tam anlamıyla rahat edemezler. Birçok bedensel belirti tabloya eşlik edebilir. Yorgunluk, başağrıları, kas gerginliği, yutma zorluğu, titremeler, uyuşmalar, terleme, başdönmesi ve sık tuvalete gitme ihtiyacı gelişebilir. Yaygın anksiyete bozukluğu madde kullanımına ve alkol kötü kullanımına zemin hazırlayabilir.
Yaygın anksiyete bozukluğu olan bir hastanın anlattıkları:
Kendimi her zaman endişeli bulurum.
Günü yakalayıp bir türlü rahat edemiyorum.
Bazen gelip gidiyor bazen ise sürekli etkisinde kalıyorum.
Akşam yemek için ne yapacağıma, bir arkadaşıma yaş günü için ne alacağıma bile kaygılanıyorum.
Hiçbir şeyi oluruna bırakamıyorum.
Sorunlarım arttığında işimi yetiştiremeyeceğimden kaygılanıyorum ve kendimi çok kötü hissediyorum.
İşimi kaybetmekten korkuyorum, tedavi olana kadar hayatım perişan haldeydi.
Uykuya dalmakta zorlanıyorum, bazen gecenin ortasında uyanıyorum.
Bir filme ya da kitaba konsantre olamıyorum.
Başım dönüyor gibi hissediyorum, o zamanlar kalbim çarpıyor ve bu durum kaygımı daha da artırıyor.
Herşeyi olduğundan çok daha fazla olumsuz görüyorum.
Basit bir mide ağrım olsa mide ülseri olduğumu ve midemin kanayacağını düşünüyorum.
Anksiye Bozukluğu Nasıl tedavi edilir ?
Yaygın anksiyete bozukluğu ilaçlara ve psikoterapiye çok iyi yanıt verir. Çoğu kez iki yöntemi birlikte kullanmak daha etkin ve kalıcı sonuçlar alınmasına imkan verir. Tedavi edilmemiş kaygı bozuklukları mesleki, sosyal ve tıbbi birçok komplikasyona zemin hazırlar. Depresyon gibi diğer psikiyatrik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına da yol açar.
Anksiyeteyi tedavi edersek kalp hastalığı riskini azaltabilir miyiz?
Bu soruya kesin olarak ‘evet’ demek için elimizde kanıt olarak gösterebileceğimiz araştırmalar yok. Lâkin, hekimlerin hemen hepsi aksi ispat edilene kadar tedavinin yararlı olacağı prensibinden hareket etmek ister. Bunun için anksiyete sorununu ciddiye almalıyız. Erken tanı ve etkin tedavi için psikiyatr ve psikologlar dışındaki hekimlerin de bu konuda bilgilendirilmesi gerekir.
Doktorların çoğu karşısındaki hastaya uzun uzun ağrısının ayrıntılarını, ne zaman başlayıp nasıl geliştiğini sorar ama endişelerini, evhamlarını, kaygılarını araştırmaz. Halbuki anksiyete, her çekenin tanıklık edeceği gibi büyük sıkıntı ve rahatsızlık veren, normal bir yaşam sürmeyi engelleyen ciddi bir durum. Üstelik, yazıda sözünü ettiğim araştırmalardan anlaşılıyor ki, anksiyetenin yıkıcı etkisi sadece ruhsal durumumuzla sınırlı değil.